31 Mart 2009 Salı

Faydalı Linkler: Mind Tools

İyice magazin ağırlıklı yazmaya başladığımı farkettim ki, karşıma bu site çıktı. Benim gibi yoğun iş ortamlarında çalışan ve kariyer kariyer diye kendini yırtan genç nüfusa faydalı olabilecek ingilizce bir site Mind Tools.

Birçok ana başlık altında kariyerinize ve işinize yardımcı olabilecek çözüm ve öneri sunan bir site. Ayrıca size işinizde kullanabileceğiniz kağıtlar ve excel dökümanları sunuyor. Site, genel kullanıcılar için çoğunlukla ücretsiz, akademik çalışanlar için ücretli bir site.
Benim gibi zamana göre ve yoğun çalışanlar için kesinlikle "Time Management" ve "Problem Solving" bölümlerini tavsiye ediyorum. Hepsini beğenmeyebilirsiniz ama mutlaka faydalı şeyler çıkıyor.

İlgilenenler için linki burada

Türkiye'de Kariyer

Almeda Abazi. 17 Yaşında 2008 Miss Globe Güzeli.

Geçen günlerde bir organizasyon için Türkiye'ye geldi ve ardından Ece Erken'in programına konuk oldu. O da yetmedi ardından bir süre sonra tekrar(!) konuk oldu. Tabii böyle bir güzelliğin Türkiye'de ilgi görmesi gayet doğaldı. Christina Aguilera ve Adriana Lima geldiği zaman da Türkiye'de ilgi çok fazlaydı. Bu genç güzelimiz de herhalde böyle ilgiye kayıtsız kalamadı ve kariyerine Türkiye'de devam edeceğini açıkladı.

17 yaşında olduğu için Lise eğitimine Türkiye'de devam edeceğini ve modellik kariyerine de Türkiye'den başlayacağını belirtmiş.

Açıkçası benim kafama bu düşünce pek yatmadı. Daha önceden de Türkiye'ye gelip, Türkiye'de kalan mankenlerimiz (artık bir kısmı yengemiz!!!) oldu.

Örneğin;

Raphaelle Ferrero, dünyanın bir ucundan bir organizasyon için Türkiye'ye geldi ve bir süre kadar bir Türk iş adamı ile beraberdi, sonra Türkiye'den ayrıldı ama herhalde Türkiye'yi unutmadı ki geri döndü, sonra ne oldu bilmiyorum.

Ivana Sert, yine mankenlik yapmak için ülkemize gelen mankenlerden biri. Bir organizasyonda tanıştığı Türk iş adamı ile evlendi ve sosyetenin en gözde isimlerinden ve trendsetter'ı.

Ece Erken (hemşeriyiz), Özlem Yıldız gibi zamanında medyatik isimler de zamanında mankenlik yapıyorlardı, oradan televizyona geçip, sonradan evlerinin kadınları oldu.

Kafama takılan detay; Türkiye, Paris değil, Milano hiç değil, yani buradan bir Cindy Crawford, bir Eva Herzigova gibi muhteşem manken çıkmaz. 17 yaşında eğitimini tamamlamak için Türkiye'ye gelmeni anlarım ama kariyerine başlangıç için Türkiye'yi seçmeni anlayamam. Senden önce Türkiye'ye bunun için gelen ablalarının hepsi evlenmiş, evde kocalarına yemek hazırlarken "yemekteyiz" programını izliyordur.

Almeda 5 dil biliyormuş. E git o zaman Fransa'da oku. Hem eğitimin daha iyi olur, hem de modellik için bu işin en has yerinde alttan başlarsın. Yoksa burada büyük defilelerde başlarsın, bir süre sonra gündemden düşersin, sonra bu düşüşten iş kazaları çıkmaya başlar. Kazalar da bitince ya bir kanalda magazin programı sunarsın ve evlenirsin yada evlenmez evine dönersin.

Yani elbette yaşının 17 olması ona çok şeyler vaat ediyor ama yanlış yerden başlamak da kariyeri için ona köstek olur. Umarım doğru işler yapar ve kariyerini yukarılara doğru taşır, Yoksa Türkiye'ye yeni bir yengemiz daha katılır.








30 Mart 2009 Pazartesi

Dizi var.. Dizi var!!

Cidden dizi var, bir de dizi var.. Yani Türkiye'de bile böyle iken Türkiye'deki dizilerin Amerika'nın meşhur dizileri ile kapışması imkansız gözüküyor.

Türkiye'nin en pahalı dizisi, herkesin bildiği gibi Kurtlar Vadisi (son bölümlerini izleyemesem de ilk bölümünden beri izliyordum) ama gel gör o kadar çok reklam alan ve ilgi gören bir dizi olmasına rağmen dizide görsek efekt namına hiçbir şey yok. Elde silah var ama silahtan çıkan ateş nerden kopyalanmış. Onu geçtim silahtan çıkan ses bile gerçek değil. Vurulanlar zaten yere düşerken bir garip. Senaryosu (bazı yerlerde saçmalasalar da), Türkiye'de bu kadar uzun süre yüksek izlenme oranına sahip olmasında en yüksek etken ama görsel efektler olmayınca maalesef o muhteşem senaryoyu seyirciye en yüksek seviyede hissettiremiyor.

Elbette Amerika'da teknolojinin ve sektörün çok önde olmasından dolayı çok iyi yapımlar çıkabiliyor ama Türkiye'nin de dizi sürelerini kısaltıp, biraz görselliğe ve klasik dizi konularının dışında başka konulara özen gösterse çok daha iyi olacağı kanaatindeyim.

Ekşisözlük'te en çok tartışılan dizi elbette Lost. Her hafta sabırsızlıkla ve heyecanla bekliyoruz. Zaten 6. sezon finali olağanüstü absürt bitmezse, dizi sektörünün en üst çıtası olacak. Yani bu kadar büyük bir proje ve senaryoyu, inanılmaz büyük prodüksüyonu eleştirmek için bize açık nokta bırakmıyorlar. Zaten bu yazıyı yazarken benim niyetim Lost'u eleştirmek değil. Her detayı ile muhteşem olduğunu söylemekti.

Lost'tan çıkaracağımız sonuç, Amerika'daki her dizinin süper olduğu ve tutacağı değildir. Fantastik öğeler seven birçok insan gibi Heroes dizisini bir bölüm bile kaçırmadan izliyorum. Muhteşem bir ilk sezondan sonra, senaryo ve tutarlılık sorunu yaşayan diziyi zaman yolculukları ve Hiro'nun şirinlikleri ile kurtarmaya çalıştılar, üçüncü sezon da Sylar ile başladı ve devam etti ama dizi bir türlü ilk sezon ki keyfi vermiyordu.
Tim Kring (Heroes'un yaratıcısı), daha önceden takımdan çıkardığı bir senaristi geri alınca; dişlinin kayıp çarkı bulunmuş oldu ve geçen hafta yayınlanan bölümü ile sevenlerinin yüzünü güldürdü. Senaryo olarak birçok noktayı birbirine bağlamayı ite kaka başardılar. Birçok belirsiz kısım sonuçlandırılarak (Daphne!) seyircinin ana hikayede kalması sağlandı ve sezonun kalanı için harika bir yerde bıraktılar.

Görsel olarak ise benim televizyon tarihinde gördüğüm ve en keyif aldığım sahneyi çekmişler. Diablo oynayanlar Sorceress karakterini ve en etkili büyülerinden Frost Nova büyüsünü bilirler. Yukarda gördüğümüz ufak gif'teki sahne Frost Nova'yı Heroes'a taşımışlar. İşte süper kahraman dediğin böyle olur. (Gerçi sahne üzücü bitti ama!) ve bence böyle bir diziye yakışacak ve hatta bu efektler sayesinde diziyi daha izlenilebilir ve ilgi çekici kılabilir yaptılar.

Yani artık Lost'u beklediğim gibi Heroes'u da sabırsızlıkla bekleyeceğim. Zaten Heroes'la ilgili yazıyı bu kadar geç yazmamın sebebi de, sadece ne olacak diye izlediğimden. Evet artık ne olacak merak ediyorum ve daha nasıl güzel efektler ile karşılacağız.

Ya bu heroes geri döndü galiba.. Sabırsızlıkla bekliyoruz :)

bir seçimin daha sonuna geldik..

Kesilen elektrikleriyle, çalınan sandıklarıyla bir seçimin daha sonuna geldik. Hepimize hayırlısı olsun.

29 Mart 2009 Pazar

"Yabancı" Gelin

Güzel Türkiye'm bir programın daha sonuna geldik ama sanırım bu programın sonuncusu olmayacak. Yabancı gelinlerimizin Türk kaynanaları ve biricik evlatları ile yarıştıkları Yabancı Gelin yarışmasında kızlarda Lorraine #1 olurken. Rus mu Amerika'lı mı hala tartıştığımız Gelusa ile erkek arkadaşı Halim #1 olup 100.000 TL'nin sahibi oldular. Artık mutlu mesut ayrılırlar.

Aslında yarışmanın daha başlarında, gelinlerimizin daha önceki işleri ile ilgili malum fotoğrafları gördükten sonra yarışmanın baştan sona reyting için olduğu kesindi. Zaten Türk medyasının Machiavelli'nin "zafere giden yolda herşey mübahtır" sözünü "reyting için herşey mübahtır" olarak çevirmesi çok normaldir (bkz: Sadri Yıldız).

Çok şey yazılıp tartışılabilir ama herhalde şu yukarıdaki fotoğraf benim anlatmak istediğim şeyi anlatıyor. Türkiye'de mankenlik yapan gelinlerimizin Türk aile kültürü ve geleneklerine nasıl ters olduğunu gösteriyor. Ben resmin üzerine çok şey karalarım da, bu sefer resim anlatsın!!

Reyting için tarifi tutturmuş gözüküyor bu program

Kavga sevenler için kaynanalar,
Dedikodu sevenler için gelin-kaynana,
Bol bol güzel görüntüler için gelinler,
Araya da sos olarak damatlar.

Foto: Harunmer / www.gecce.org


7 kişinin hayatını kurtarmak

Damla Güner, Konya'da geçirdiği trafik kazası sonrası hayatını kaybeden bir üniversite öğrencisi. Maalesef buraya kadar Türkiye'de çok sıradanlaşan bir üçüncü sayfa haberi oluyor ama bu haberi manşetten okumamızı sağlayan detay ise ailesinin kızlarının organlarını bağışlayarak Türkiye'nin çeşitli yerlerinde ki 7 insana hayat vermesi ile oluyor.

Burada kızlarının acı kaybına rağmen, insanlık için örnek oluşturacak bir davranış gösteren Damla'nın anne ve babasının ellerinden öpülür. Gerçekten örnek bir davranış.

Türkiye'de organ nakli konusu ise maalesef özellikle kırsal kesimde çok yanlış bilgilendirilmeler sebebi ile oldukça yanlış yansıtılmakta ve zaman zaman medyada yer bulan uyarılara ve haberlere rağmen bu konu oldukça az rağbet görmektedir.

Olaya aslında yanlış tarafında baktığımız çok kesin, çünkü eminim şu yazıyı okuyan birçok kişi sağlıklı olmak için bir başkasının ölmesi üzerine gelecek organları beklemiyor. İşte o yüzden biz hikayenin yanlış açısından bakıyoruz olaya. Türkiye'de organ nakli (özellikle böbrek) bekleyen çok fazla insan ve organ nakli konusunda yeterli seviyede (ben sadece TV ve bazı sağlık kuruluşlarındaki ufak reklamlarda görmüştüm.) bilgilendirme yapıl(a)mıyor. Doğal olarak Türkiye'de hala bir çok insan onları hayata döndürecek organ için bekliyor.

28 Mart 2009 Cumartesi

Sadri Yıldız vs Lara Surol

Sadri Yıldız. Geçenlerde çalışırken ekşisözlük'te okumuştum adını ilk kez. Güzel yurdumun yine nacizane bir insanı, televizyona çıkmış ve 15 dakikalık şöhretinin tadını çıkarıyordu ama bu sefer bazı şeyler ters tepti ve yukarıda görmüş olduğunuz 10 saniyelik olay ile Türk televizyon tarihine adını yazdırmayı başardı.

Türk televizyon tarihinde bir çok enteresan isimle birlikte (Caner, Ata, Oray Eğin, Ajdar ve niceleri) adı artık unutulmazlar arasına girecek. Güzel yurdumun birçok insanı 15 dakikalık şöhret için bile neler yapabiliyor. Gerçi Caner ve Tülin, annemin (ve dolayısıyla benim) hayatında 1-2 yıl kadar olduğu için 15 dakikalık diyemeyebiliriz ama sonuçta parlayıp söndüler.

Sadri Yıldız, Türkiye'de yurdumun normal(!) insanlarından bir tanesi ve 15 dakikalık şöhreti için yaptığını birazcık haklı buluyorum, sonuçta o 15 dakikalık şöhret ile biraz para ve ilgi görüyor, fakat zaten ünlü ve popüler olan isimlerin kısa işlerle büyük getiriler kazanmasını anlayamıyorum.

Lara Şengül Surol. 06.01.1985 Eskişehir doğumlu son dönemde popüler olmuş mankenlerimizden biri. 24 yaşında ve 3 yaşında bir çocuk annesi. Özellikle son dönemde adı sık sık Victoria's Secret firmasının meşhur defilesine seçildiği ile adını ve kendisini bol bol televizyonlarda gördük. Aradan geçen bir süreden sonra, o süper defilede Adriana Lima ve Miranda Kerr ile beraber kendisini göremeyince, bizim medyadan da bir süre ses çıkmayınca bizde ne olduğunu anladık.

Aradan bir süre geçti ve Lara Surol televizyonlarda ve dergilerde hiç göremedik. Aslında doğaldır, böyle bir olaydan sonra televizyonda ne diye gözükecekti. Kendisi model olduğu için türlü türlü defilelere çıkıyordur ama televizyonlara pek yansımıyordu.

Çok sürmedi sessizliği ve yine başka bir olay ile geri döndü Lara Surol. Geçen gün "Bizim Lösemili Çocuklar" vakfı yararına yapılan Mehmet Köymen defilesinde giydiği ultra dekolte elbisenin azizliğine(!) uğrayan model, göğüs frikiği vermekten kurtulamadı. Frikiğin oluşumunda öne doğru eğilmesinin önemsenemez payı da büyük tabii ama bunlar hep iş kazasıdır ve profesyonel modellerimizin başına gelebilir.

Geçen sene Victoria's Secret defilesi haberleri varken üstsüz yakalanmıştı, artık bu yaz da yakalanır ve yine bol bol Lara Surol izleriz.

Şimdi benim dikkatimi çeken detay; Sadri Yıldız'ın Lara Surol'dan pek bir farkı olmadığıdır. Sonuçta her ikisi de elinde olanı göstermiş ve haklı ilginin ve şöhretin tadını çıkarmıştır. İşte Sadri Yıldız'a gülerken (maalesef :)) Lara Surol'a da bakakaldık.

Maalesef Türkiye'de anlık olaylara çok daha fazla ilgi gösteriyor. İşte o yüzden biz de daha çok Sadri Yıldız gibi televizyon bombalarını ve böyle iş kazalarını daha bol bol izleriz.

Yine ekşisözlük'te okurken dikkatimi çeken Tuğba Karademir oldu.


29.03.2009 gecesi TSİ 01.38'de 2009 Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası'nda yarışacakmış. Türkiye'yi dünyada temsil eden nadir genç yeteneklerimizden biri ama bu gece haberlerde Tuğba'dan çok Lara'yı izleyeceğiz, çünkü (kusura bakma Tuğba ama!) senin göğsün gözükmemiş ya da buzda düşüp bir yerlerin açılmamış. İşte o yüzden Türkiye'nin çok büyük bir kısmının senin bu gece Türkiye'yi temsil edeceğinden haberin olmayacak.

Benden küçük olduğun için sana tavsiyem; Türkiye gibi bir yerde ilgi ve alaka görmek istiyorsan, iş kazalarını veya ani parlamaları unutma. Beni dinlersen sponsorlar senin için yarışmaya başlarlar ama şimdilik bu gece çok az kişinin kalbi seninle olacak.

Umarım en iyisini yaparsın ve Türkiye'yi en iyi şekilde temsil edersin.


Fotoğraf: http://www.gecce.org/

27 Mart 2009 Cuma

Not a Lego

Yukarıda resmini gördüğümüz şey maalesef bir Lego değil. Çocukların eline verilen (ki hiç tasvip etmiyorum) oyuncak silahlardan da değil. Savaşın ve şiddetin olduğu her yerde insanların birbirini öldürmesi için kullandıkları silahlardan en sonuncusu ve şekillisi.

İşin traji-komik kısmı, üretici İsrail'in, "bir silah, dört çeşit" gibi tanıtımının, sanki "3 al 2 öde" kampanyası gibi gösterilmesi. Resmin sağ tarafında parçaları, sol tarafında ise varyasyonları var.

İstenilen menzile ve optimizasyona göre 4 farklı şekli mevcut. Yani İsrail'i zaten kimse sevmiyor ama böyle öldürmeye yönelik icat ve icraatlerinden sonra ayrıca bir öfke oluşmuyor değil yani..

Burası Türkiye..

Cep telefonunu çok seven Türklere, yerinde bir uyarı..

Cami Kapısı
- Hak ile iletişime girince, Halk ile iletişiminizi kesin.

Bunu henüz çözemedim.. Çözünce bir ara düzenlerim..

Enteresan bir NFL reklamı..


Avrupa'da futbol ne demekse Amerika içinde futbol o demek. Her iki ülkede de futbol büyük merakla izleniyor ve takip ediliyor. Tabii ki iki futbol'un arasındaki farkı Amerikalıların deyişiyle Football ve Soccer olarak değişiklik gösteriyor. Green Street Hooligans filminde İngiliz arkadaşları, Amerikalı olan Elijah Wood'un kafasına vura vura soccer değil football olduğunu öğretmişlerdi.

İki spor'un en büyük olayı: Super Bowl ile Şampiyonlar ligi finalidir ama izleyen bakımından dünyanın en çok izlenen spor olayı Super Bowl'dur tabii. Olimpiyatlar ile aynı sayıya eşittir neredeyse..

Doğal olarak Avrupa'da ve Türkiye'de futbol reklamları oldukça fazladır ama Okyanusun diğer ucunda da futbol ile ilgili hoş reklamlar mevcutmuş. Fantasy League tarzında bir oyun için çekilen bir reklamda bazı NFL oyuncularının yeteneklerini kameraya almışlar.

Bence bütün oyuncuların performansları (eğer gerçekse) aşmış ama hala insan diye aramızda geziyorlar :)

Siz neler diyeceksiniz bakalım ..

26 Mart 2009 Perşembe

Give yourselves the chance to be heroes



"Don't let your heads drop. All the players who go on the pitch after half-time have to keep their heads held high. We are Liverpool, you are playing for Liverpool. Do not forget that. You have to hold your heads high for the supporters. You have to do it for them. You cannot call yourselves Liverpool players if you have your heads down. If we create a few chances we have the possibilty of getting back into this. Believe you can do it and we will. Give yourselves the chance to be heroes."
Rafael Benitez
Liverpool Teknik Direktörü


Benim gibi futbola uzak kişilere bile heyecan vermiş tarihi bir konuşma olmuş. O anda takımının 3-0 geride olduğunu değil, sahaya çıktığında başlarının taraftar için dik olmasını ve bulacakları şanslar ile maça ortak olabilecekleri söylemiş. Liverpool, İstanbul Atatürk Stad'ında muhteşem taraftar desteği ile ikinci yarı 3-0'dan 3-3'lük bir maç sonucu ortaya çıkıyor ve penaltılarla Şampiyonlar Ligi şampiyonu oluyor. İşte sonucu etkileyen konuşma böyle yapıyor.

Aslında şimdi böyle konuşmalar eminim ki futbol da çok vardır. Hatta Euro 2008'de meşhur "Comeback Kings" sıfatını kazandığımız maçlarda Fatih Hoca'dan da çok iyi konuşmalar çıkmıştır. T-shirt olmasa bile, keşke videosunu izleyebilsek veya yazı şeklinde bile olsa okuyabilsek.


"You Will Never Walk Alone"

25 Mart 2009 Çarşamba

Çok Yakında Sinemalarda: Tekken

Önümüzdeki günlere damgasını vuracak fantastik filmlerden; X-Men Origins: Wolverine, Dragonball Evolution gibi filmlerin bilgileri çok uzun zamandır internette dolaşıyor ama Tekken serisini uzun zamandır oynayan biri olarak bu filmin Post-Production'da olduğunu duyduğumda şok oldum.

1994 yılında vizyona giren iki atari oyunu Double Dragon ve Street Fighter filmlerinden sonra, atari salonlarında oynadığımız dövüş oyunlarının filmleri Mortal Kombat ile devam etmişti. Uzun bir zamandan sonra araya animeleri ve dizileri de girse beyaz ekranda izleyebileceğimiz yeni bir oyun dövüş oyunu filmimiz Tekken oldu.

IMDB'deki Cast olayına baktığımda cidden etkilendiğimi itiraf etmeliyim, çünkü oyuncular ve canlandıracakları karakterlerin fiziksel olarak görünümleri çok fazla benziyor. Yer yer ünlü isimler de bulunuyor ve Kill Bill I'deki liseli psikopat kızımız bu filmde de Ling Xiaoyu canlandırıyor ama birçok tanıdık simayı bu filmde izleyeceğiz.

Umarım film istediğimiz güzellikte olur da, bol bol izler dururuz ama açıkçası filmin afişini gördükten sonra biraz tereddüt ettim. İnşallah karakterlerin hikayelerine bol bol yer ayırırlar ve bol bol dövüş sahnelerini izleriz.

24 Mart 2009 Salı

"All-Star seçilememek beni üzdü"



NBA'de çok iyi bir sezon geçiren Orlando Magic, pazartesi gecesi deplasmanda New York Knicks'i 106-102 mağlup ederek çıkışını sürdürdü.

Karşılaşmanın ardından AA muhabirine açıklama yapan Magic'li Hidayet Türkoğlu, bu galibiyet sonunda Atlantik Grubu'nun lideri Boston Celtics ile sıralamada eşitlendiklerini belirtirken, yarın bu takım ile yapacakları maçın çok önemli olduğunu, yeşil-beyazlı takımı yenmeleri halinde, Doğu Konferansı'nda ikinciliğe yerleşmeyi hedeflediklerini söyledi.

Türkoğlu, ''Maça iyi başlayamadım. Sanırım onlar da ilk yarıda çok kaçırdığımı görünce benim atış yapmayı bırakacağımı ya da kaçırmaya devam edeceğimi düşünerek savunmayı bıraktılar ama beni iyi bilirsiniz, ben potaya şut atmaktan asla vazgeçmem'' diye konuştu.

Öte yandan milli basketbolcu, NBA'deki en büyük üzüntüsünün, All-Star'a seçilememek olduğunu ifade ederek, ''Geçen sene seçilemeyince çok üzülmüştüm. Bu sene de performansım ve takımın durumu çok iyi olmasına rağmen yine All-Star olamadım. Bu durum, 2 yıldır beni üzüyor'' dedi. All-Star'da oynamasının hakkı olduğunu dile getiren Türkoğlu, tüm arkadaşlarının da onun gibi düşündüğünü söyledi. Türkoğlu, Orlando Magic'in şampiyonluk hedeflediğini de kaydetti.

Kaynak : AA

Herhalde böyle iyi bir sezon başlangıcı yaptığı bir sezon'da All-Star'a seçilememiş olması gerçekten de çok üzücü ama tam coach seçimleri öncesi kötü performans göstermesi ile de biraz da tercih meselesi ile seçilemedi maalesef ama Orlando'da da formunu devam ettirirse, All-Star müdavimlerinden olması kaçınılmaz. Yüreğine sağlık Hido'm.

Twitter




İnternet hayatımıza girdiğinden beri birçok iletişim şeklini hayatımıza soktu. Önceleri Chat odaları derken, ardından ICQ geldi hayatımıza, ardından Msn girdi ve hala hayatımızın içinde. Msn'den sonra büyük Facebook furyası başladı. (Myspace, Facebook'tan daha önce başlamasına rağmen Türkiye'de o kadar çok rağbet görmedi.)

Şimdi ise Twitter hayatımıza girmek üzere. Çok basit bir şekilde "anlık blog" sitesi, bir nevi yaptığınız şeyleri bildirme aracı. Yine Facebook gibi arkadaşlarınızın olduğu bir sosyal ağ kurduktan sonra ne yaptığınızı anlık olarak değiştirebiliyorsunuz. Sosyal olan kişiler için oldukça hoş bir site gibi gözükebilir ama herhalde en ilginci Boston Celtics ile oynadıkları maçta Phoenix Suns'un minik devi Shaq'ın devre arasında Twitter'ını güncellemesi olmuş. NBA'de Shaq'tan başka oyuncuların da kullandığı zaten biliniyordu ama artık popülaritesi tavan yapar.

Benim tahminim, bu Twitter denen meret cep telefonundan da güncellenebildiği için Türkiye'de Facebook gibi bir etki yaratabilir ama en iyisi herhalde hiç bulaşmamak olacak. :)

İlgisini çekenler için:
www.twitter.com

Yeni Bir Başlangıç


İnternet ailesine yeni bir bebek. Yeni bir yürek..